0

Eyvah! Çocuğumun ateşi var!

Önceden olsa sakin olun, korkmayın cümleleriyle başlardım ama anne olunca bütün bildiklerimiz uçuyor. Üzülüyorsunuz, korkuyorsunuz, kıyamıyorsunuz.. Sizi çok iyi anlıyorum.

Her çocuk farklıdır. Benim kızımda uyguladığım şeyler sizde daha hızlı ya da daha yavaş sonuçlanabilir ya da etki görülmeyebilir. Bu nedenle ilk öncelikle doktorunuzla görüşün.

Peki ateş durumunda ne yapıyorum?

  • 37-38 derece ateşe kadar hiçbir müdahalede bulunmuyorum.
  • Kıyafet giydirmem.
  • Ilık duş aldırırım.
  • Ayaklarına limonla ıslattığım çorabı giydiririm.
  • Eklem yerlerine çörek otu yağı sürerim.
  • Aloe Vera jelini koltuk altlarına, boynuna, eklem yerlerine sürerim.
  • Udi hindi yağı içiririm. Ateş düşürücü özelliği var.
  • D vitaminini iki katına çıkarırım.
  • Sıvı tüketimine dikkat ederim.
  • Yemek konusunda zorlamam. Yemeklerinde sarımsak kullanın.
  • Çocuğunuzun ilaçsız ateşi yenmesine izin verin. Korkmayın, sabırla bekleyin.
  • Bu süreçte doktorumuzla irtibat halinde oluruz.
  • Bunlar uygulandığında hemen etki tabii ki görülmeyebilir. 72 saat beklemedeyiz. 72 saat sonunda ateş düşmüyorsa mutlaka doktorunuza başvurunuz.
0

3 Yaş Gelişim Özellikleri

Mickey e Minnie - Minus

3 yaşından itibaren OYUN çağına giren çocuk, motor becerilerinin gelişmesiyle çevre üzerinde egemenlik kurmakta ve bunu giderek genişletmektedir. Sayı sayma, şarkı, şiir öğrenme ve çevresindeki dünya hakkında sorular sorma gibi alanlarda dil ve bilişsel yetenekleri ilerlemektedir. 3 yaşındaki çocuk artık çevresinde kendisinden bağımsız bir dünyanın varlığını ve kendisinin o dünya içinde bir birey olduğunu kabul etmiştir. Bu evrede çocuk kendine özel ayrı bir benlik ve cinsiyet duygusu geliştirmeye başlar.

3 yaş çocuğunun konuşabilmesi bireylerarası ilişkilerin daha anlamlı bir şekilde gelişmesinde büyük rol oynamaktadır. Piaget’nin belirttiği gibi çocuk giderek bene-dönük yani benmerkezci-egosantrik bir durumdan topluma dönük bir duruma doğru hızla ilerlemektedir. Çevreden ve diğer insanlardan ayrı bir birey olduğunu kavrayan çocuk, artık “nasıl bir kişi olacağını” araştırma yoluna girmiştir.

Vygotsky; belirli çevresel faktörlerin etkisinin yaşa ve çocuğun kişiliğine bağlı olarak değiştiğini ileri sürer. Ona göre farklı çocuklar aynı çevreyi farklı deneyimler.

3 year old picture

Çocuk, yaşayan  çevrenin bir parçasıdır. Çevre çocuğun dışında olmayıp, çocuk değiştikçe sosyal çevre de değişir. Yürüyen çocuk emekleyen çocuktan farklı bir çevrede yaşar. Aynı durum konuşan ve henüz konuşmayan çocuk için de geçerlidir.

3 yaş çocuğu kazandığı güven ve özerklik duyguları oranında yavaş yavaş çevresini keşfetmekte ve çevre üzerinde bir denetim gücü kazanmaktadır. Bu amaçla kendi bedenine, cinsel farklılıklara ve çevrede olup biten her şeye karşı bir merak ve öğrenme eğilimi gösterir. 3 yaş, cinsel-benlik duygusunun başladığı, cinsel rollerin belirlendiği bir dönemdir. 3 yaşında çocuğun, toplumun cinsiyete karşı tutumlarını da dikkatle izlediği ve öğrenmeye çalıştığı görülür.

Bu dönemde çocuk, giderek daha olumlu ve dengeli bir birey haline dönüşmeye başlar. Bu evrede rastlanan ani öfke belirtileri çoğunlukla eşyaya yönelmiştir. Örneğin, yetişkinin: “Niçin koşuyorsun?” sorusuna, çocuk, olayı rasyonalize ederek: “Çünkü merdiven koş koş diyor,” yanıtını verebilir.

3-4 yaşlarında çocuklar grup halinde oynamaya, oynarken birbirleriyle konuşmaya ve grup içinde oynamak istediklerini seçmeye başlarlar. En çok rastlanan ortak davranış, birbirlerini seyretme ve konuşmadır.

Okulöncesi dönemde gündüz yaşanan olaylar ve korkulu yaşantılar uykuda da etkisini sürdürür. Buna bağlı olarak çocuk, geceleri korkulu düşler görebilir.

7101f85becdfb15f0b3a53fc81dbaa31

Fiziksel Gelişim Özellikleri

  • Kız Çocukları    
    Boy                                              Kilo
    3.yaş: 85-104 cm                    3.yaş: 10.6-17.5 kg
    3.5 yaş: 89-108 cm                 3.5 yaş: 11.2-19 kg
  •        Erkek Çocukları
           Boy                                              Kilo
    3.yaş: 86-105 cm                    3.yaş: 11.1-18 kg
    3.5 yaş: 89-109 cm                 3.5 yaş: 11.7-19.3 kg

Okumaya devam et

0

Çocuklar Ölümü Nasıl Algılarlar?

Ölüm, hepimizin kabullenmekte zorlanacağı istenmeyen bir durumdur. Çocuklar bu durumdan en fazla etkilenenler arasındadır bana göre..

Erken çocukluk döneminde çocuklar ölüm duygusunu kavramakta güçlük çekerler. Bu dönem korkutucu değil, fakat anlayabildikleri bir durum da değildir. Örneğin; 3-4 yaş döneminde ölüm çocuk için uzaklaşmak, uzaklara gitmek anlamına gelir. Yakınını kaybeden erken yaş dönemi çocuğu, yakınının uzaklara gittiğini düşündüğünde özler ve gelmesini talep eder.

3-4 yaş çocuğu kelime anlamını bilmeksizin “ölüm” sözcüğünü kullanabilir. Hareketsiz, kıpırdamadan yatma olarak algıladıkları ölümü, oyunlarında ürkmeden kullanabilirler. “Ben öldüm.” deyip hareketsiz yerde yatabilirler. Bu onlarda bir hüzün yaratmaz.

5 yaş civarında çocuklar ise ölümü gerçeğe daha yakın algılamaya başlarlar. Onlar için ölüm korkutucu olur. Yakınını kaybeden çocuk, diğer yakınlarının da ölmesinden korkabilir. Örneğin babaannesi ölen bir çocuk anne ve babasının ölmesinden korkabilir. “Sen ölecek misin, sakın ölme.” gibi cümleler kurabilirler. Hasta ve yaşlı kişilerle ölüm arasında bağlantı kurarlar. Bu nedenle yaşlı ya da hasta kişilerin ölümünü daha kolay kabul ederler. Öldükten sonra nereye gidecekleri, nasıl yemek yiyecekleri, toprağın altına neden gömüldükleri, nasıl nefes alacaklar vb. konularda meraklanırlar ve sürekli sorular sorarlar.

Yakınını kaybeden çocuk nasıl tepki verir?

Yetişkinler gibi çocuklarda yakınlarını kaybettiklerinde duygusal ve fiziksel tepkiler verirler.

tbloo.png

Bu tepkilere çocuk penceresinden bakıldığında nedenleri vardır. Çocuk başka bir yakınını daha kaybetmekten endişelenebilir. Bu durumdan dolayı suçluluk hissedebilir, ölüm nedeninin kendisinin olduğunu düşünebilir. Çocuk kaybettiği yakınını özlediği zamanlarda göremeyeceği için öfkelenebilir ya da haberi olmadan gittiği için aynı öfke davranışını gösterebilir. Çocuk ölümü derin uykuya dalma ve uyanmama şeklinde algılayabileceği için uyuyup, uyanamamaktan korkabilir. Bu yüzden uyku bozukluklukları yaşayabilir.

Peki, yakınını kaybeden çocuğa nasıl davranmak gerekir?

  • Çocuğun ölümle ilgili soruları cevaplandırılmalı.
  • Ölüm durumuyla çocuğun sorumlu olmadığı anlatılmalı.
  • Çocuğun duygularını açıklamasına fırsat verilmeli.
  • Çocuğun üzüntüsünü gidermek için, ölen kişinin geri geleceği gibi yalanlar söylenmemeli.
  • Ölen kişi hakkında konuşun. Güzel günleri anın. Onun hatırasını canlı tutun. “Onu geri getirmek mümkün değil. Ama onu hatırlayabiliriz” mesajını verin.
  • Çocuğun, kaybettiği kişinin yerine geçebilecek başka birine ihtiyacı vardır . Bu kişi çocuğun tanıdığı, güvendiği biri olmalıdır.
  • Dini kavramlar (cennet, allah gibi) çocuğun günlük hayatının bir parçası değilse onların aklını daha da karıştırır. Ancak günlük yaşamlarının parçası ise bunları kullanmak uygun olur.
  • Çocuklara yanıtların somut ve doğrudan verilmesi, akıl karışıklığını ve hayalleri önlemiş olur. Yetişkinler çocukların gerçeği kabullenemeyeceğini sanır, oysa onlar bu yeteneğe sahiptir.
  • Çocuklar için en iyi olan şey olayı  anne babalarından duymasıdır. Eğer başkalarından tesadüfen ve gecikmeli olarak öğrenirlerse anne babalarına güvenleri sarsılabilir.
  • Yas sürecinde törenler ölümle yüzleşebilmek, anlayıp kabullenmek için önemlidir. Bu sürece çocukların da dahil olması olayı kavramaları için iyidir. Çocukların cenaze törenine katılması onların ölümü inkar etmemesi, olayı somutlaştırmaları, hayalleri önlemesiyle birlikte yas sürecini daha sağlıklı başlatır. Vedalaşmayı sağlar. Ancak duyguların ifade edilebilmesi için törenler gerekli olduğu kadar, çocuklar törene katılırken bunun onları gereksiz biçimde strese sokmayacağından emin olmak gerekir.  Onları önceden olaya hazırlamalı, güvenilir bir yetişkinin yanında olması ve çocukların izlenimlerini anlatması için olanak sağlanmalıdır.
  • Yetişkinler ağladıklarını göstermekten kaçınırlar. Duyguları çocuklardan saklamak, onlara da kendi duygularını saklamayı öğretir. Ölen kişi hakkında konuşulmazsa çocuk onun unutulduğunu sanabilir. Bu nedenle birlikte ölen kişiyi anmak çok önemlidir. Eğer ebeveyn aşırı duygusal tepki gösteriyorsa, devamlı ağlıyor ve duygularını kontrol edemiyorsa çocuğun güvendiği başka bir yetişkinle konuşması sağlanmalıdır.
  • Ölümden hemen sonra çocukların büyükaanne-babalara ya da yakın arkadaşlara gönderilmesi, zaten ayrılığa karşı hassaslaşmış olan çocuğu daha da tedirgin eder. Uzağa gönderilmekten ise yas tutan ana-babalarıyla kalmaları daha iyidir, aksi takdirde sağ kalan ebeveynin de yok olacağına ilişkin korku duyabilirler. Eğer ebeveyn yası çok derinden yaşıyorsa ve çocuklarıyla ilgilenemiyor ise, çocuklara bakmak için akraba ya da arkadaşların eve gelerek yardımcı olması  daha uygundur.
  • Ölen kişinin diğer yakınlarının da özleyeceğini, yerinin kimsenin tutamayacağı çocuğun acısının hafifletmek ve duygularını anlaşılır olduğu belirtilmeli.
  • Tüm çabalara rağmen çocukta alışılmadık davranışlar gözleniyorsa, bir uzman yardımı alınmalı.
0

BEBEKLİK DÖNEMİNDE BESLENME

Yeni doğan bebeğin sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişebilmesi onun dengeli ve yeterli beslenmesiyle gerçekleşir. Yeni doğan sağlıklı bir bebeğin normal ağırlığı 3- 3. 5 kg’ dır. Yeterli ve dengeli beslenemediğinde büyüme ve gelişmesi aksar, zihinsel ve bedensel gelişme geriliği baş gösterir.

Yeni doğan bebeğin büyümesi hızlı ancak alacağı besinler sınırlıdır ve beslenme yönünden başkalarına bağımlıdır. İlk aylardaki hızlı büyümeyi sağlayacak olan tek besin anne sütüdür. Bu nedenle gelişmeyi sağlayacak besin öğelerinin anne sütünde eksiksiz olarak bulunması çok önemlidir. 4. aydan itibaren anne sütünün yanı sıra tamamlayıcı besinlere geçilmelidir. Taze meyve suları, sebze çorbası ve püresi, muhallebi, yumurta gibi ek besinler çocuğun artan enerji ve besin öğesi ihtiyacını karşılayacaktır.

Uzun süre yeterli kalori ve protein alamayan çocuklar büyüme geriliğinin yanı sıra kolay hastalanır, hastalıkları ağır seyreder. Bu dönemde ölüm oranı yüksektir. Özellikle az gelişmiş ülkelerde çocuk ölümleri hızı gelişmiş ülkelere göre on kat fazladır ve bu dönemde görülür.

0–5 yaş arasında yeterli beslenen, anneyle duygusal yakınlık, sevgi ve güven duygusu içinde olan çocuklar toplumun temeli olan sağlıklı kuşakları oluşturur.

Süt çocuğunun beslenmesinde temel ilkler:

  • Anne sütü bebek için en güvenli ve sağlıklı besin maddesidir.
  • Zorunlu olamadıkça anne sütü yerine başka besin kullanılmamalıdır.
  • Anne sütünün yeterli ve kaliteli olması için annenin gebelik ve emziklilikte yeterli ve dengeli beslenmesine önem verilmelidir.
  • Çocukların boy ve kiloları düzenli aralıklarla ölçülerek, beslenme sorunları kısa sürede fark edilip önlem alınmalıdır.
  • Anne sütünün yeterli olmadığı durumlarda verilecek hayvan sütü uygun biçimde hazırlanarak bebeğe verilmelidir.
  • Anne sütüyle beslenen çocuklar 3- 4 aylıktan sonra tamamlayıcı besinlere alıştırılmalı, 7- 8 aylık olunca memeden kesilmeye başlanmalıdır.
  • Ek besinlere alıştırılan çocuklara besin gruplarının tümünden yiyebileceği miktarda ve çeşitte verilmesi gerekir.
  • Beslenme saatleri belirli ve düzenli olmalıdır.

Süt çocuğunda enerji ve besin öğeleri ihtiyacı: Süt çocuğu hızlı büyüyüp geliştiğinden vücut ağırlığına göre enerji ve besin ihtiyacı da artar. Bebeğin büyüme hızının en yüksek olduğu ilk aylarda enerji ihtiyacı en yüksek durumdadır. Bebek büyüdükçe bu ihtiyaç azalır. Çocukta ilk üç ayda kilosu başına günlük enerji ihtiyacı yaklaşık 120 kaloridir. 3–5 ayda 115 kalori, 6-8. aylarda 110 kalori, 9-11 ayda 105 kaloriye düşer.

Çocuğun gerekli miktardaki kalori ihtiyacı karşılanmadığında büyüme yavaşlar. Çocuk zayıflar ve daha ileri durumlarda büyüme durur. İhtiyaçtan fazla kalori alındığında ise şişmanlığa yol açar. Şişmanlık ya da zayıflık çocuğun sağlığı açısından tehlikeli durumlar yaratabilir. Bu nedenle ihtiyacı olan kaloriyi alabilmesi için bilinçli bir beslenme programı uygulanması gerekir.

Süt çocuğunun kalori ihtiyacını karşılayan besin öğeleri; protein, mineral, vitaminler ve sıvıdır.

Protein hücrenin yapısını oluşturduğundan, büyümeyi sağlayan en ön önemli besin öğesidir. İlk aylarda büyümenin hızına bağlı olarak protein ihtiyacı da yüksektir. Özellikle kaliteli protein alındığında kilo başına alınması gereken protein gereksinimi daha aza iner.

Çocukta protein alımı 1- 3 yaş arasında kilo başına günlük 1,2 gr, 4–6 yaş arasında 1.1 gr olarak önerilir. Et, süt ve süt ürünleri, yumurta, kuru baklagiller gibi kaliteli protein kaynaklarıyla beslenen anne sütü en kaliteli proteini içerir. Büyüme nedeniyle hücrelerin hızlı çalışması vitamin ve mineral ihtiyacını da artırır. Bebek ilk 3–4 ay içinde bu ihtiyacının çoğunu anne sütüyle karşılar. Ancak 3–4 ay sonra bebeğin bu ihtiyacının tamamlayıcı besinlerle karşılanması gerekir. Gebeliğinde yeterli demir depolayamayan kansız annelerin bebeklerinin demir ihtiyacı mutlaka karşılanmalıdır. Süt ve diğer besinlerde yeteri kadar D vitamini olmadığından, bebeğin belirli sürelerde, günde 1 saat, güneş ışığından yararlanması sağlanmalıdır. Kışın D vitamini sağlayan damla şurup verilmelidir. 0-1 yaş çocuğunun D vitamini ihtiyacı günde 10 mcg ( 400 IU ) dır. Özellikle hayvan sütüyle beslenen bebeklere ilk iki haftadan sonra C vitamini verilmelidir. Hazırlanan taze meyve suyu azdan başlanarak verilir. 3-4 aydan sonra yeterli ve dengeli beslenmesi ek besinlerle tamamlanan çocukların mineral ve vitamin ihtiyaçları da karşılanmış olur.

Bebeklerin vücudundaki sıvı miktarı oranı yetişkinlere göre fazla olduğundan, kilo başına sıvı ihtiyaçları da yüksektir. Büyüdükçe bu oran düşer. Ancak bazı uzmanlar bir yaşına kadar anne sütünün bebeğin sıvı ihtiyacını karşılayacağını, bebeğe ayrıca su vermeye gerek olmadığını belirtiyorlar. Özellikle kusma ve ishal gibi durumlarda sıvı kaybı artacağından ihtiyaç da artacaktır.

Süt çocuğunun sindirim sistemi: Süt çocuğunun sindirimi henüz yeterince gelişmediğinden en uygun besinler sıvı besinlerdir. Ancak sıvı besinlerin de uygun şekilde hazırlanıp verilmesi gerekir. Anne sütü sindirim için en ideal olanıdır. Süt çocuğunda emme refleksi doğuştandır. Bebek meme başını yakalayarak sıkıştırır. Uyarılma sonucu salgılanan sütle ağzını doldurarak sütü yutar. Sütle birlikte ağızda tükürük salgısı da artar.

Anne sütünün, çocuğun midesinde çok azı sindirilir. Çocukta sindirim ince bağırsakta gerçekleşir. Pankreas, safra ve diğer bağırsak enzimlerinin yardımıyla besin öğeleri emilir. Süt çocuğunda anne sütündeki protein, yağ ve şekerin sindirilmesine yardımcı olacak yeterli enzim bulunur. İnce bağırsakta emilmeyen bazı besinlerin sindirimi kalın bağırsakta yapılır ve artıklar dışarı atılır.

Anne Sütü ve Emzirme:

Anne sütünün bileşimi: Anne sütünün bileşiminde karbonhidrat, protein, yağ, vitamin, mineral, su ve süt şekeri (laktoz) bulunur. 100 gr anne sütünde 87 gr yağ, 7. 0 gr süt şekeri, 1. 2 gr mineral çeşitleri bulunur. Mineral olarak kalsiyum, magnezyum, fosfor, kükürt ve demir çoğunluktadır. A,D,E,C, niasin, riboflavin, tiamin, B 6 ve B 12 vitaminleri az miktardadır. Anne sütündeki yağ emilimi inek sütüne göre yüksektir. Bu fark anne sütü yağlarının yapısıyla ilgilidir.100gr anne sütündeki enerji miktarı 68 kaloridir. Bu kalorinin % 40’ ını süt şekeri ( laktaz) verir. Laktaz diğer şekerlerden daha tatlı bir şekerdir. Aşırı şişmanlığa ve diş çürümelerini önleyici etkisi vardır.

Anne sütünün önemi: Anne sütünde süt çocuğunun ihtiyacını karşılayacak tüm idealler bulunur. Anne sütündeki demir diğer sütlerdekine göre daha kolay emilir. Vitamin bakımından da zengin olan anne sütünde az miktarda D vitamini ve A, E, C ve B grubu vitaminleri bulunur.Anne sütü ilk dört- altı ayda çok önemlidir.

d16722752ca0fc234829142e66735d9f.jpg

Anne sütünün miktarını ve kalitesini etkileyen durumlardan en önemlisi annenin gebelik ve emziklilikte doğru beslenmiş olmasıdır. Annenin bedensel ve ruhsal sağlığı, aldığı ilaçlar, ailenin ekonomik ve kültürel durumu, memelerin düzenli boşaltılmasını etkileyen faktörlerdir.

Hayvan sütleri ile beslenme: Anne sütünün yetmediği ya da anne sütü ile beslenmenin mümkün olmadığı durumlarda bebeğe hayvan sütü verilmektedir. Bebek; inek, koyun, keçi, manda, et, eşek, deve sütleri ile beslenmeye çalışılır. Eşek sütünçocuk beslenmesi karikatür ile ilgili görsel sonucuün bileşiminin anne sütüne yakın olduğu ancak kaynatıldığında değer kaybettiği, kalorisinin düşük olduğu belirtilmektedir. Keçi sütü ise inek sütüne göre yağ oranı yüksek, vitamin ve mineral, özellikle D vitamini, demir ve folik asit bakımından yetersizdir. Bu nedenle keçi sütüyle beslenen çocuklarda kansızlık yaygındır. Koyun sütünün ise protein ve yağ miktarı inek sütüne göre daha fazladır. Zorunlu durumlarda yağı alınarak kullanılabilir. Bazı yörelerde manda, deve ve kısrak sütü de çocuk beslenmesinde kullanılır. Anne sütü yerine kullanılan en uygun süt inek sütüdür. İnek sütü bazı sakıncalarına rağmen her zaman ve her yerde bol miktarda bulunması ve ucuz olması nedeniyle çocuk beslenmesinde önemli yer tutar.

Mamalar: Anne sütü yerine kullanılan hayvan sütleri vitamin ve minerallerle zenginleştirilerek hazır mamalar yapılmaktadır. Hazır mamaların süte benzer yapıda olanlarına formül süt denir. Bunlar inek sütü, anne sütüne benzetilmeye çalışılarak yapılır. Eksik olan besin öğeleri eklenir, fazla olanlar azaltılır. Mamaların hazırlanışında kullanım tarifesine uyulmalıdır. Hazırlanan mamanın bekleme sonucu bozulacağı dikkate alınarak her öğün için ayrıca yapılmalıdır. Süt tozu kullanırken de doktorun verdiği ölçüler dikkate alınmalı, gereğinden fazla süt tozu katmanın bebeğe daha çok yararlı olacağı düşünülmemelidir.

çocuk beslenmesi modülü ile ilgili görsel sonucu

Tamamlayıcı besinler: Anne sütü ile beslenen bebek 3. aya kadar ayda 500 gr alıyorsa beslenmesi yeterlidir. 4. aydan itibaren anne sütü yetersiz gelmeye başlar ve ek besinlere başvurmak gerekir. Bebeğin yeni besinlere alıştırılması yeni tatlılar tanımasını, katı besinleri çiğneyip yutmayı öğrenmesini sağlar. Ayrıca kaşık ve bardağa da alışmış olur. Aynı zamanda memeden kesilmesi kolaylaşır. Tamamlayıcı besinler, meyve suları, yoğurt, sebze ve meyve püreleri çorba, muhallebi, et ve sakatat, kuru baklagiller gibi besinlerdir.

Yoğurtlu Avokado (+6 Ay)

 6868912a9720b3cb21a25cae51d8a382.jpgMalzemeler Yarım avokado Yarım çay bardağı yoğurt Yapılışı
1. Olgun avokado temizce yıkanır ve kabukları soyulur.
2. Boyu etrafınca ortadan ikiye kesilir ve çekirdeği atılır.
3. Küçük parçalar halinde kesilir ve tel süzgeçten geçirilir.
4. Blendır yaparsanız çok pütürlü oluyor. Bebeğiniz pütürlü gıdaya başlamadıysa mutlaka tel süzgeç kullanın.
5. Yoğurdunuz cıvıksa direkt olarak, toksa bir miktar sulandırıp, püre halindeki avokadoyla karıştırın.
6. Not1: Avokadonuz olgun değilse, kağıt bir poşete sarıp olgunlaşmasını bekleyebilirsiniz.
7. Not2: Artan avokadoyu hava almaz kaplarda 1 gün boyunca buzdolabında saklayabilirsiniz.

 

2d8f6444f496d6bf0812cfb6021ac569

13f34bb2b1797d92fb85d2a01ed7e080.jpg

 

0

Kardeş İlişkileri

“Kardeşler, birbirleri için hem bir özdeşim modeli oluşturur, hem de sosyal etkileşimlerin gerçekleşmesi, sevgi, saygı, güven ve sevecenlik duygularının paylaşımı için uygun bir ortam sağlar.

Kardeşin doğumu, ilk çocukta büyük bir ilgi ve koruyuculuk duygusu uyandırmakla birlikte, biraz sıkıntıyı ve çelişik duyguları da beraberinde getirir.

kardeş kıskançlık ile ilgili görsel sonucu

Uzmanlar, yeni bebeğin doğumuyla birlikte annelerin büyük çocuğa daha az zaman ayırdıklarını, eskisi kadar sevecen davranmadıklarını ve onunla daha az oyun oynadıklarını gözlemlemişlerdir. Bu yaklaşım, bebeğe karşı kızgınlık, kırgınlık gibi duyguların geliştirilmesine ya da bu tür duyguların ana-babaya yöneltilmesine yol açabilir. Çocuk kendini terk edilmiş, güvensiz ve desteksiz hissetmeye başlar. Kardeşe karşı hınçla dolar. Bunun yanı sıra, zamanla, büyük çocuk kaybettiği ilgiyi geri kazanmak için bebekleşip gerileme davranışı da gösterebilir (emekleme, kardeşi gibi biberonla süt içme gibi). Bunun yanı sıra; kardeşin doğumuyla birlikte, sevilmediği düşüncesiyle anneden tamamen uzaklaşan, içine kapanan, yemek yememeye, zayıflamaya başlayan, büyük tuvaletini tutma ya da kaçırma gibi belirtiler sergileyen örneklerimiz bulunmaktadır.

kardeş kıskançlık ile ilgili görsel sonucu

Kardeş kıskançlığından doğan olumsuz duyguları, henüz tümüyle yerleşmeden en aza indirmenin bir çok yolu vardır. Babalar, büyük çocuğa daha çok zaman ayırabilir; anneler de bebeğin bakımı konusunda büyük çocuktan yardım alabilirler. Annelerin büyük çocuğa ayırdıkları zamanı nitelik açısından verdiğince iyi kullanmaları oldukça önemlidir. Bununla birlikte dengeyi kaçıracak büyük çocuğa gösterilen aşırı ilgi ve ayrıcalık da pek yararlı olmamaktadır.

Çocuğun, bebeğe sevecen biçimde yaklaşmaya özendirilmesi ve olumsuz davranışlarına engel olunmasıyla, kardeşler arasında olumlu ilişkilerin gelişmesine yardımcı olunur.

Araştırmalar yakın yaşlardaki kardeşlerin daha çok çatıştıklarını göstermekle birlikte, aralarında az yaş farkı olan kardeşler, duygusal açıdan daha yakın olmaktadırlar. Çocuklar kardeş ilişkilerini genellikle çatışma ağırlıklı görmelerine karşın, kardeşlerin arkadaşlardan daha önemli bir yere sahip olduğuna inanmaktadırlar.

Büyük çocuğun bir bağlılık kaynağı, özdeşim modeli, oyun arkadaşı ve toplumsallaştırma etkeni olarak üstlendiği roller, kardeş ilişkisinin olumlu yönünü oluşturmaktadır.

Anne, çocukların yanından ayrıldığında, büyük çocukların yarıdan fazlasının kardeşlerini kucaklayarak ya da onlara güven verici rahatlatıcı sözler söyleyerek, kaygı içindeki kardeşleriyle ilgilendikleri görülmektedir.

kardeş sevgisi ile ilgili görsel sonucu

Bunun yanı sıra, büyük çocuk, kimlik gelişimi ve sosyal gelişim açısından kardeşleri için önemli bir özdeşim modeli oluşturur. O, çocuk oyunları, ilk okuma alıştırmaları ve oyun alanında uygun davranışlar gibi bilişsel ve fiziksel becerilerin kazandırılmasında kardeşlerine yol göstererek, öğretmen rolünü üstlenir. Kardeşler, paylaşma, görüş alışverişi, empati duygusu geliştirme ve yardımlaşma gibi toplumsal ilişkileri birbirlerinden öğrenirler.

Kardeş varlığı, çocukların oyuncak ve kitap sayısını çoğaltmakta, çevrelerini zenginleştirmektedir. Büyük çocukların, daha ileri düzeydeki hayali oyunlarını kardeşleriyle birlikte oynamaları, duygusal ve bilişsel gelişim açısından destekleyici olabilmektedir.

Kardeşlerin, birbirlerine doğuştan gelen bir özellikle daha koruyucu ve iyiliklerini düşünerek davranacakları görüşü oldukça yaygındır. Bununla birlikte kardeşler, aynı anne-babanın tüm ilgi, sevgi ve sevecenliğini paylaşmak zorunda olduklarından, birbirleriyle rekabet içindedirler.

ilk doğanlar, daha küçük çocuklara oranla bazı sorumluluklar üstlendiklerinden, liderlik özellikleri geliştirmeye ve toplumsal ilişkilerde egemen olmaya daha uygundurlar. Kardeşleriyle karşılaştırıldıklarında, ilk çocukların kendi yeteneklerini kavrayışları daha güçlüdür; bu da, onların “kendine yeterlik” duygularını geliştirir. Küçük kardeşlerin bakımını üstlenme hem duygusal gelişimi destekler, hemde çocukları, sosyal ilişkilerinde başkalarının iyiliğine yönelik ve koruyucu yaklaşımları benimsemeye özendirir.

Ailede egemen olan sosyal ve bilişsel ortam, ilk doğan çocuk için oldukça farklıdır. En az dokuz ay boyunca anne-babanın tüm ilgisi ilk doğan bebek üzerinde yoğunlaşmaktadır; üstelik, anne-babalar ilk çocuklarına karşı, genellikle daha yüksek bir beklenti içinde olmaktadırlar.

Uzmanlar, ailelerin ilk çocuklarına daha katı bir tutumla yaklaştıkları, sonradan doğan çocuklara daha esnek ve hoşgörülü olmaya başladıklarını kabul etmektedir. Örneğin, anne-babalar zamanla, sonra doğan çocuğun uyku saatinin daha geç olmasına boyun eğmişler, öğün arası atıştırmalara izin vermiş ve tuvalet eğitimi için çocuğun biraz daha büyümesini beklemişlerdir. İlk doğan çocukların, duygusal açıdan, kendilerini suçlu hissetmeye daha eğilimli, başkalarına daha bağımlı, daha az saldırgan ve daha uyumlu bir yapıda oldukları görüşü oldukça geçerli olmaktadır.

Daha sonra Kardeş Kıskançlığından ve Neler yapılması gerektiğine dair yazılar paylaşacağım.. Daha sonra size de bu konuda hangi kitaptan yararlandığımı da yazacağım.. 🙂 kardeş sevgisi ile ilgili görsel sonucu

Görüşmek üzere —>

0

Küçük Çocukların Bazı Korkuları Gelişimsel Olarak Normal midir?

Herkese merhaba!

Uzun zaman oldu yazmayalı biliyorum ama unutmadım yazmayı hep aklımda ama fırsat olmadı. Okul telaşı derken anca vakit bulabildim. Uzun zaman sonra ilk defa kendi kendime kaldım ve kitaplarımı elime alabildim. Çok fazla uzatmadan konuma geçmek istiyorum. İyi okumalar herkese. 🙂

Aslında her yaşta olabileceği gibi bilinmeyen yeni şeyler çocuklar için ilk olarak “korkutucu”, “kaygı verici” olabilir. Çocuklarda pek çok korku, normal gelişimin bir parçası da olabilmektedir.  Çocuklarda korkuların en yoğun olarak 2-6 yaş arasında görüldüğü tespit edilmiştir. 

Sık görülen korkular arasında “gece”, “okul”, “karanlık”, “yalnızlık”, “doktor”, “dişçi”, “hayalet”, “öcü”, “hayvanlar”, “yabancı insanlar” sayılabilir.

“Normal korkular” çocuğun çevresine uyum sağlamasının bir yolu olabilmektedir. Bir yanıyla da çocukların güvende olmalarını sağlar. Çevresini henüz tanımayan, etrafında olup bitenlerden pek haberdar olmayan küçük bir bebeğin tanımadığı şeylerden korkması çok doğaldır. 

Yaşla birlikte yaşanan korkuların içeriği de değişmektedir. Bebek özellikle anne babası yanında olmadığında ya da onları göremediğinde onların kendisini terk ettiklerini düşünerek korkar. 

Yaş 1.5-2′ ti aştığında anne babası yanında olmayınca terk edildiği düşüncesi, yerini onları kaybedeceği düşüncesine bırakır. 

2-6 yaş arasındaki okulöncesi çocuklar ise en çok korku yaşayan gruptur. Bunun nedeni korkuların gelişiminin, toplumsal gelişim ve kişilik gelişimi kadar bilişsel gelişimle de ilgili olmasıdır. Çocuklarda bu yaşta henüz zihinsel olarak onlarla baş edebilecek yeterlilikte olmadıkları için soyut varlıklardan korkarlar. Bu dönem çocukları hayaletlerden, devlerden, yalnız bırakılmaktan ve karanlıktan korkarlar. Daha büyük çocuklar ise yaralanma gibi bedensel tehlike durumlarından korkarlar. Büyüdükçe çevresini ve çevresinden gelecek tepkileri daha iyi değerlendiren çocukta bu korkuların azalması beklenir. Çünkü çocuğun zihnen gelişmesi ve çevreyi tanıma oranının artması korkulacak nesne ve durum sayısını azaltır. 

Korkularla mücadele etmenin yolları nelerdir?

Anne ve babalara çocuklarının korkularına karşı 5 öneri var:

1-Zorla üzerine gitmeyin: Bazı aileler çocuğun korkusunu azaltmak için onu zorla korktuğu durumlarla başbaşa bırakmaya çalışırlar. Bu asla doğru bir yöntem değildir. Çocuklarda bu şekilde davranışlar korkuların daha da artmasına neden olacaktır.

Aşamalı olarak korkulan obje ile bağlantı kurulabilir. Örneğin karanlıktan korkuyorsa bir süreliğine odasında bir gece lambası kullanılabilir. Ya da havyandan korkuyorsa, korktuğu hayvanın resimleri üzerinde konuşulabilir ve sonra o hayvanın oyuncağı alınabilir.

2- Çocuğunuz anlaşıldığını hissetsin: Ailelerin yapması gereken tek en önemli şey, çocukla empati kurabilmek. Nasıl ki başkalarının duygularımızı hafife almasından hoşlanmıyorsak, çocuklarımız da aynı şeyi hissediyor. Bu yüzden korkusu olan bir çocuğu asla yargılamamak gerekiyor. “Karanlıktan korkacak ne var?” gibi sorularla çocuğu hafife almanın onu utandırmanın korkularını daha fazla artacağını söyleyebiliriz . Onun yerine, “Haklısın, korkmuş olabilirsin”, “Ben de senin yaşındayken korkardım” gibi empati kuran ifadeler sarf etmek ise çocuğunuzu anlamanıza yardımcı olur.

3- Güven duygusu aşılayın: Sevmek, üzülmek gibi korkmak da doğal bir duygu.

Hatta gelişimin bir parçası. Ebeveynlere düşen, çocuklarının korkularıyla ilgili gözlem yapmak. Anlayışlı ve iş birliğine dayalı bir yaklaşım faydalıdır. Çocuğu dinlemek, onunla daha fazla vakit geçirmek ve korkulan objelerle ilgili bilgilendirme yapmak, sorunun aşılmasına katkı sağlar.

4- Korkuları beslemeyin: Odasında yalnız yatma korkusu olan çocuğa anne baba yanlarında yatmasını söylerse bu korkunun artmasına olanak sağlamış olur. Anne babanın yanında kendisini daha güvende hisseden çocuğun korkusu pekişerek yalnız kalması daha da güçleşir. Bu nedenle böyle bir durumda yatağınıza almak yerine onun yatağında uyumasını bekleyebilirsiniz. O uyurken yanında ona kitap okuyabilirsiniz.

5- Çocuğunuzu ciddiye alın: Bazen büyüklerin, sanki kendileri çocukken hiç yaşamamışlar gibi çocukların korkularını hafife aldıklarını görüyoruz. Ama ciddiye alınmama duygusunun çocukların ruhsal dünyasındaki etkileri, tahmin ettiğimizden daha büyüktür. Eğer korkular çocuğunuzun yaşamını engelliyorsa ve uzun sürüyorsa mutlaka bir yardım almakta fayda var.

0

Televizyon, Bebeğimin Ruhsal Gelişimini Olumsuz Etkiler mi?

televizyon izleyen bebek ile ilgili görsel sonucu

Televizyon, bebeğimin ruhsal gelişimini olumsuz etkiler mi?

Günlük hayatın içine yerleşmiş, hepimizin yaşam alanında hem fiziksel hem de zaman olarak oldukça büyük yer kaplayan televizyonun bebeklik döneminde ne kadar yer alması gerektiği uzun zamandır konuşuluyor. Hele hele yetişkinler ve çocuklardan sonra bebeklere özel yayın yapan kanallar, programlar ve yayınlara yenileri eklendikçe ebeveynlerin kafası daha da karışıyor. Bebeklerin baktıkları ve dikkatlerini çeken programlar ne kadar izlenmeli? Bebeklerin bilişsel ve sosyal gelişiminde televizyonun yeri ne olmalı? Peki biz evde ne kadar açmalıyız televizyonu?

Özellikle konuşma-dil becerileri, sosyal etkileşimi henüz yeterince gelişmemiş çocukların TV seyretmelerinin özellikle de tek başlarına, uzun süreler, klip, reklam vs. gibi yaş grupları için herhangi bir faydası olmayan programları seyretmelerinin çocuğun dil ve iletişim becerilerini gecikmesi önemli noktalardan birisidir. Bu açıdan özellikle bakıcıların uyarılması, denetlenmesi gerekli olabilir.

Ayrıca, küçük yaşlardan itibaren TV’nin etkilerine maruz kalmanın uzun dönemdeki etkileri yeterince bilinmese de özellikle dürtü kontrol sorunları, aşırı sinirlilik gibi davranışsal riskler ya da aile içi çatışma gibi çevresel risklere sahip çocukların TV’nin olumsuz etkilerine karşı daha hassas olduklarını düşünülmektedir.

Öte yandan, uygun şekilde kullanılan TV yayını çocuk gelişime ve eğitimine katkıda da bulunabilir. Özellikle 5 yaşına kadar TV’nin içerik ve süre açısından kontrolü ebeveynde olmalıdır. Haftalık olarak program yapabilir, yaşına uygun çizgi filmler, çocuk programları seçilebilir. TV’nin özellikle birlikte seyredilmesi, TV’de karşılaşılan olaylar üzerine ebeveynin yorumlarıyla çocuğuna rehberlik etmesi, daha sonra burada gündeme gelen noktalar üzerine konuşulması faydalı olacaktır. 

Televizyon bebekler için iyi ve faydalı değildir, neden?

Bebekliğin ilk dönemleri bebeğin her türlü uyarana aç ve açık olduğu, tüm ses, görüntü, ışık, koku gibi uyaranları aldığı bir dönemdir. Televizyondan gelen renkler, görüntüler, hareketler, sesler bebeğin ilgisini çeker. Bu hal de bazen ebeveynlerde bebeğin ilgisini çekiyorsa izin verilebilir düşüncesine iter. Yapılan araştırmalar bebeğin özellikle 0-2 yaş döneminde televizyon izlemesinin bebeğin üzerinde olumsuz etkileri olduğunu gösterir, peki nasıl?

  • Televizyon görüntüler ve sesler yollayarak bebeğin zihninin tek yönlü uyaran almasına neden olur. Halbuki bebeğin bu dönemde ihtiyacı olan en önemli gereksinim iletişimin “karşılıklı” olmasıdır.
  • Karşılıklı iletişimde bebek kendisine konuşulduğunu anlar, fark eder, sevinir, tepki verir. Böylece bebeğin zihinsel ve duygusal gelişimi desteklenmiş olur. Televizyonun ise gelişimi bu şekilde çift yönlü olarak olumlu etkilemesi imkansızdır.
  • Konuşmanın yanında bebekle göz kontağı kurmak, sarılmak, tensel temas sağlamak, bebeğin duygularına ve ihtiyaçlarına göre bebeğin yanında olmak, televizyon karşısında kendini “oyalamasına” bırakmaktansa bebeğin gelişimini şüphesiz daha olumlu etkiler.
  • Bebeklerin ses çıkarma, taklit etme dönemlerinde etraftaki sesleri kayıt ettikleri bilinir. 8-16 aylık bebekler ile yürütülen bir araştırmada televizyon izleyen bebeklerin kelime dağarcıklarının daha az olduğu gözlenmiştir. Bu da televizyondan gelen seslerin bebeklerin dil gelişimini olumlu etkilemediği, aksine, yine karşılığı olmayan bir uyaran alışı olduğu için gelişimde yavaşlamaya neden olduğunu gösterir.

Peki 2 yaş sonrasında?

  • 2 yaşını tamamlayan bebekler artık kelime dağarcıklarını geliştirmiş, etraftan öğrendikleri şekilde iletişim kurmaya başlamış, 3 kelimeli cümleler kullanmaya hazır, istek ve ihtiyaçlarını kelimeler ile ifade edebilir hale gelmişlerdir. Bu dönemden itibaren de daha değişik uyaranlara ihtiyaç başlar. Bu dönemde gün içinde aralıklı olarak toplamda 45 dakikayı geçmeyen, bebeğin zihinsel gelişimini desteklemeye yönelik hazırlanmış programlar izleyebilirler. Ancak bu dönem çocukların hala gelişmeye devam ettikleri bir dönemdir. Bu nedenle televizyon asla bebeğin gelişimini desteklemekte kullanılacak ilk araç olmamalıdır.

Bu dönem çocukları için;

  • Televizyon ile uzun zaman geçirmek isteseler de 45 dakika ila 1 saat arasında sınır konmalı,
  • Programlar mutlaka çocukların gelişim dönemlerine uygun, mümkünse pedagojik açıdan değerlendirilmiş olmalı,
  • Programlar saatlerinin yanında içerik de seçerek izlenmeli,
  • Asla haber programları veya yetişkinlere yönelik diziler izlenmemeli,
  • Aynı mekan içinde oyun oynuyor bile olsa, yaşına uygun olmayan ses, görüntülerin yer aldığı yayınlardan uzak durulmalı,
  • Televizyonu izleme mesafesine çok dikkat edilmeli,
  • Çocuk asla televizyon ile yalnız bırakılarak uzun sürelerde ışık ses ve görüntüye maruz bırakılmamalıdır.
  • İzlenecek programlar ise çizgi film, öğretici niteliği olan kısa filmler, eğitimciler tarafından hazırlanan yayınlar olmalıdır.
  • Anne babaların televizyon hakkında bilmesi gerekenler:
  • Bebeklerin ihtiyaç duydukları uyaranları karşılıklı iletişim çerçevesinde etraflarındaki insanlar ve ilişkiler sağlayabilir.
  • Sanıldığı gibi televizyon, çocukların zihinsel becerilerini geliştiren bir araç değildir.
  • Televizyon yerine bebeğin gelişim dönemine uygun oyuncaklar tercih edilmeli, bebeğin yakınları ile iletişimde olması sağlanmalıdır.
  • Televizyonda yer alan haber programları, diziler gibi yetişkinlere yönelik içeriklerin de bebeklerin yanında açık tutulması bebeğe herhangi bir zarar vermiyor gibi gözükse de ses ve görüntüler bebek için uygun olmayan uyaranlardır.
  • Televizyonu bebeğin “oyalanması” için açık tutmak, bebeğin gereksiz yere ihtiyacı olmayan sesler, görüntüler, hareketlere maruz kalmasına neden olur.
  • Bebeğin video klipler, reklamlar gibi içerikle baş başa bırakılması ise bebeğin kelime hazinesinin gelişmemesine hatta konuşma becerisi kazanırken geçtiği aşamalarda gecikmesine yol açar.
  • Televizyonu bebeğin yemek yemesi için onu oyalayan bir araç olarak kullanmak ise bebeğin olumlu yeme alışkanlıkları geliştirmesini zorlaştırır. Yemek rutinin oluşması, yemeğin keyifli geçmesi, çocuğun oyalanarak geçiştirilen bir etkinlik olmaması için yemek yeme sırasında çocuk televizyon izlememelidir. İlerleyen yaşlarda yemek zamanında televizyon açık bile olsa, çocuğun aile üyeleri ile etkileşimde kalarak yemeğini yemesi önemlidir.

Televizyon asla çocuğun öğrenmesini ve gelişmesini destekleyen birincil kaynak olarak görülmemeli, her zaman için anne babalar kendileri de davranışları ile model olmalıdır.

Kaynakça:

Dr.Koray Karabekiroğlu 
                     

Uzman Psikolojik Danışman Seçil Akaygün Cüntay

 

 

0

Bebeğimizin Sosyal Becerilerini Nasıl Geliştirebiliriz?

Dr. Koray Karabekiroğlu’nun da dediği gibi neredeyse tüm anne babalar çocuklarının sosyal ilişkiler kurmasını, çok sayıda arkadaşı olmasını ister. Öte yandan, bu arkadaşlıklarda kendi haklarını savunabilmesini, diğer çocukların olumsuz özelliklerinden etkilenmemesini ve olumlu yanlarını örnek almasını arzu ederler. Zaten sosyal işlevsellik düzeyi, ruh sağlığının temel niteliklerinden biridir. Girişken, kendine güvenli, sosyal aktivitelere katılan çocuklar daha çok sevilir.

Sosyal etkileşim ve birlikte zaman geçirmeyle ilişkili kuralların öğrenilmesinde kardeşlerin rolü büyüktür. Hayatın ilk yıllarında akranlarla bir araya gelebilmek sosyal gelişim için kaçınılmaz bir öneme sahiptir. Çocuğun gelişim düzeyine ve bireysel özelliklerine uygun bir yuva ortamı da çok faydalı olacaktır.

Sosyal etkileşim örüntüsü hayatın ilk yıllarından itibaren şekillenmeyle başlar. Özellikle hayatın ilk yıllarında anne ve babayla kurulan karşılıklı sosyal ilişki gelecekte kurulacak ilişkilerin ön hazırlığı ve provası niteliği de taşır.

Erken yaştan itibaren “kurallı oyunlara katılmak”, “sırasını beklemeyi öğrenmek” , “sırası geldiğinde kendi rolünü, ödevini uygun şekilde ortaya koyabildiğini fark edebilmek”, ” sosyal oramda diğer bireyler gibi var olduğunu, bir birey olduğunu görmek”, “olanakların sınırsız olmadığını ve paylaşmanın da gerekli olduğunu görmek”, “bazı işlerde birlikte çalışmanın daha zevkli ve kolay olduğunu görmek” vb. için çocukların akranlarıyla düzenli ve sık aralıklarla bir araya gelmesi gerekir. Bu birlikteliklerin de mutlaka eğitimli bir gözetmenin kontrolünde olması gerekir.

sosyal beceri ile ilgili görsel sonucu

Müsamere, tiyatro vb. etkinliklerde rol almak da çocuk üzerinde çok olumlu etkilere sahiptir. Önemli olan her çocuğun bireysel farklılıkları, güçlü ve zayıf yanları olabileceğini bilmek ve buna yönelik geliştirmektir.

0

Çocuğunuzun Beynini Geliştirecek 10 Yöntem

Oktay Aydın, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü’nde öğretim üyesi. “Beyin ve öğrenme ilişkileri”, “Zeka ve zekanın geliştirilmesi”, “Üstün zekalı çocukların eğitimi” konuları ihtisas alanı olan Yard. Doç. Dr. Oktay Aydın’ın anlattıkları çocukların eğitimi konusunda anne babalara bir rehber niteliğinde…

İnsan beyninin 10 yaşına kadar sünger kıvamında olduğunu ve bu dönemde temel yetenek ve becerilerle ilgili her şeyi emdiğini söyleyen Yard. Doç. Dr. Oktay Aydın bu dönemin çocukların içindeki potansiyeli açığa çıkarma ve yükseltmek için çok önemli olduğunu vurguluyor. Yani çocuğun beynini bir santral gibi düşündüğümüzde bu santrali 50 hatla kullanmak yerine bin hatlık bir merkeze dönüştürmek mümkün. Ancak bunu yaparken beynin nasıl işlediğini çok iyi bilmek gerektiğini belirten Aydın “Okul öncesi süreçte aklına gelen her davranışı yapmaya çalışan çocuk, ilköğretim döneminde daha mantıklı ve kontrollü davranışlar geliştirir. Bunu sadece büyüme ile açıklamak mümkün değil. Aslında buradaki değişikliğin sağ ve sol beyindeki tepkilerden kaynaklandığını bilmek ebeveynlerin yapacağı pek çok yanlışı da önleyebilir. Çünkü beyni bilmeden çocuğun davranışlarını yorumlamak pek çok hataya neden oluyor. Çocuğun birçok davranışı ile ilgili ‘vurdumduymaz, saygısız, saldırgan, tembel vb.’ nitelemeler yapılabilir. Oysa bu tepkiler çocuğa özgü değil, bulunduğu yaşa uygun davranışlar” diyor. İşte Aydın’ın tavsiyeleri…


1- Ardışık rakamlarla işlem yaptırın

Okul öncesinden başlayıp ilkokulu bitirinceye kadar çocuklara oyunlaştırılmış ortamlarda dikkat ve bellek çalışmaları yaptırılmalı. Dikkat ve bellek çalışmaları sanılanın aksine sadece bu konuda sorun yaşayan çocuklar için değil, bu yaştaki tüm çocuklar için gerekli. Ardışık olarak verilen sayı ve sözcük kümelerini tekrar etmek. (Örneğin, 3-0-9-8, araba-toprak-masa-deniz gibi. Giderek sayı ve sözcük sayısı artırılarak uygulama devam ettirilebilir.) İki resim arasındaki farkları bulmak. Anlamsız cümleleri söyleyip tekrarlamasını istemek gibi uygulamalar yapılabilir. (Örneğin, “Gökyüzünde yürüyen evin yaprakları mutluydu.”)


2- Parmaklarıyla değil akıldan hesap yaptırın

Akıldan hesaplama egzersizleri de beyin açısından oldukça etkili. Çocuğun yaşına uygun yönergeler verin ve hesaplamayı parmaklarıyla değil, akıldan yapmasını isteyin. Uygulamayı, zorluk düzeyini artırarak ve zenginleştirerek tekrarlayın. “İki elman var, iki elma da ben verirsem, kaç elman olur?” “Üç elman var, ikisini ben alıp yesem, kaç elman kalır?” “Dört elman var, birini ben yedim, birini de arkadaşın yedi, toplam kaç elman kalır?” “Beş elman var, iki elma daha verdim, bir elmanı da arkadaşına verdin, kaç elman olur?” “28+12+7=?” “33-6+5=?”

3- Ses ve görüntüsünü kaydedip izletin

Çocuğun günlük bir faaliyetini, oyununu, hareketini görüntülü olarak kaydedip daha sonra izlettirin. Bu çocuğun kendini dışarıdan görmesi ve izlemesini sağlar. İzleme sürecinde, olumsuz herhangi bir yorumun yapılmaması son derece önemlidir. Sadece, çocuğun kendisi ile ilgili söylediği şeyler olursa dinleyin ve söylediklerinin özünü ona tekrar edin. Ya da belirli bir konuyu öğrenme aşamasındayken, konuyu sesli olarak okuyarak veya anlatarak ses kayıt cihazına kaydedin ve dinlemesini sağlayın. Böylece, okurken/anlatırken ve kendi sesinden dinlerken tekrar tekrar öğrenme gerçekleşir. Ayrıca, uygulama çocuklara ilgi çekici geldiğinden ders çalışma motivasyonlarını da artırıyor. Kendi sesimizi dinlemenin yaratacağı sempati de öğrenme sürecimizi kolaylaştırıcı bir başka etkendir. Uygulamanın bir başka şekli de, tanıdığı, sevdiği kişinin konuyu okurken ya da anlatırken kaydedilmesi ve onun izlenmesi yolu ile olabilir.

4- Sözcükleri tersine çevirerek okutun

Tersine çevirme işlemi zorlayıcı olduğu için beyni geliştirir. Sözcükleri, verilen sayıları, işlemleri, olayları, hareketleri vb. tersine çevirin. Mesala “araba” sözcüğünü ya da “8-2-5 sayılarını” tersten okumasını isteyin. Çocuğunuzla “20’den geriye doğru 2’şer say” “56’dan geriye 7’şer say” “Labirenti sondan başa doğru çizerek tamamla” gibi alıştırmalar yapabilirsiniz.


5- Anlattıklarının resmini çizdirin

Beyin girdi-işlem-çıktı süreci ile çalışıyor. Dışarıdan gelen bilgiler üzerinde bir dizi işlem yapan beyin, onları konuşma, yazma, okuma, hareket etme vb. çıktılara dönüştürüyor. Baktığı resmi anlatma, anlatılan öykünün resmini yapma, resimde gördüklerini canlandırma, dinlediği şarkının resmini yapma gibi pratikler beynin kapasitesini artırıyor.

6- İsteklerinizi tekrarlatın

Çocuklar, çoğu zaman kendisinden yapılması istenen şeyi ya hatırlayamaz ya da nasıl yapacaklarını şaşırırlar. Bu nedenle dinleme, işitsel dikkat, sıralama gibi becerilerinin gelişimini sağlamak için onlara bir ile dört aşamalı isteklerde bulunun ve bu isteklerinizi tekrar etmesini isteyin. Örneğin: “İstersen önce kitabını çıkarıp resim yapabilir, sonra oyuncaklarınla oynayabilirsin” gibi bir yönerge verdikten sonra “Hadi tekrar et bakalım senden ne yapmanı istedim” deyin.


7- 5N1K kuralını uygulayın

Kitap okuma çocukların gelişimleri açısından çok önemli. Ancak, kitabı sadece okumak yeterli değil. Okuma, beyne girdi sağlıyor ama çıktı sağlamıyor. Oysa beyin çıktılarla daha fazla geliştiği için okunan metnin anlatılması çok daha etkili. Okumalarda kısa metinden başlayıp aşamalı olarak uzun metinlere doğru gidilmelidir. Çocuğunuzdan öncelikli olarak serbest anlatma (çocuğun kendi istediği gibi anlatması) değil, yapılandırılmış anlatma (5N1K) yapmasını isteyin. Böylece, çocuğun zihninde belirli bir okuma sistematiği kodlanmış oluyor. Bu okuma ve anlatma sistematiği yerleştiğinde, çocuğunuz görsel (metni okuyabiliyorsa) ve işitsel dikkati (metin kendisine okunmuşsa), okuduğunu anlama becerileri gelişiyor ve kısa süreli hafızası daha da güçleniyor.


8- Öğrendiklerini bir arkadaşına anlatsın

Öğrenmenin en iyi yolu öğretmedir. Beynimiz, dışarıdan gelen birçok bilgiye lokal bölgelerle tepki verirken öğretme eyleminde neredeyse topluca tepki veriyor. Bu nedenle, çocuğunuzla bir arkadaşını “öğrenme/öğretme partneri” olarak tanımlayın. Derslerden sonra çocuğunuz, partneri olan arkadaşıyla öğrendiklerini paylaşsın ve ona aklında kalanları anlatsın. Öğrendiklerini arkadaşına anlatırken beyni daha yoğun şekilde harekete geçecek ve öğrenme kapasitesi belirgin şekilde artacaktır.

9- Baktığı resmi canlandırsın

Beynimize gelen uyarıcıların büyük çoğunluğu görsel alana (occipital lob) ulaştığı için öğrenmede görsel unsurlar son derece önemli. Etkili öğrenme için etkili görsel canlandırmalar yapılması gerekiyor. Çocuğunuza gözleri kapalıyken bir öykü, konu okuyun ya da anlatın. Bu anlatım süresince gözlerini hiçbir şekilde açmamasını isteyin. Konu bittiğinde, öykü ya da konu ile ilgili sorular sorun. Gözlerini açmadan bunlara yanıt vermesini isteyin. Bir başka uygulamada da çocuğunuza belirli bir resim, şekil, tablo, grafik, formül, obje göstererek belli bir süre bakmasını isteyin. Baktığı şeyin zihinsel olarak “fotoğrafını çekmesini” söyleyin. Daha sonra gözlerini kapatarak az önce baktığı şeyi zihninde görüntülü olarak canlandırmasını isteyin.

10- Hoş kokan odada ders çalışsın

Koku, beyinde duyguların merkezi olarak tanımlanan limbik sistemi doğrudan etkilediği için kendi başına olumlu ya da olumsuz bir duyguyu harekete geçirebilir ve buna bağlı olarak tepkilerimizi de etkileyebilir. Güzel ve hoş kokular olumlu duyguları, rahatsız edici kokular ise olumsuz duyguları tetikler. Koku çocukların ders yaptığı ortamlarda olumlu bir uyarıcı olarak kullanılabilir. Çocuğun kokulara karşı sağlığını etkileyecek bir hassasiyeti yoksa, ders çalıştığı odaya çalışmadan önce hoşuna giden bir koku sıkılarak olumlu duyguları harekete geçirilebilir.

Okul öncesi çocukların sağ beyni çalışır

Okul öncesi ve ilkokul dönemi çocuklarının temel farklılıklarından biri de düşünme şekli. Okul öncesi çocuklarda sağ beyin baskın olduğu için, kurallara bağlı kalmaksızın düşünürler. Akıllarına geleni söylerler. İlkokula gelindiğinde ise düşünce yapısında da gelişmeler olur ve çocuk daha mantıklı, kurallı düşünme becerisi geliştirir. Bu çocuklar genelde daha akıllıca konuşan, dili daha iyi kullanabilen, gerçeği algılamada daha başarılı olan bir performans sergiler. Bu beceri de daha çok sol beynin bir fonksiyonudur. Eğitimsel açıdan her iki beyni koordineli şekilde kullanmak en iyi olanıdır. Ebeveynlerin ve öğretmenlerin, çocuklara, her fırsatta sağ ve sol beyin yarıkürelerini birlikte çalıştıracak etkinlikleri yaptırmaları gerekiyor. Örneğin, piyano, bateri çalmak, sağ el ile sol kulağı gösterme, sol el ile sağ ayağa dokunma gibi oyunlar, belirli bir hareketi taklit etme, yapılan bir hareketi anlatma vb. çalışmalar bu anlamda yararlı olacaktır.

Hangi yaşta hangi beceriler gelişiyor ?

– 0-1 yaş anadil

– 0-2 yaş görme, işitme, tat alma vb. duyular

– 1-4 yaş matematik ve mantıksal yetenekler

– 5 yaşına kadar genel zeka

– 3-10 yaş müzik yeteneği

– 0-10 yaş yabancı dil

Alın bölgesi gelişmediği için ergenler agresif oluyor

Beyin arkadan öne doğru geliştiği için en son alın korteksi (prefrontal korteks) gelişiyor ve alın korteksinin olgunlaşması 20’li yaşlara kadar devam ediyor. Ergenlik döneminde duyguları ve hareketleri baskılayan ve kontrol eden alın bölgesi tam gelişmediğinden, ergenler ilişkilerinde çatışmacı ve eleştirici bir dil kullanıyor. Kaygı düzeyleri de yüksek olduğu için agresif davranışlar sergiliyorlar. Yaş ilerledikçe bu davranışlar yerini sakin ve kontrollü hareketlere bırakıyor. Halk arasında davranışlardaki olgunlaşma olarak ifade edilen bu süreç aslında beyindeki olgunlaşmanın bir sonucu. Çocukların da doğumdan itibaren sürekli hareketli olması, içinden geçeni hemen yapmak istemesi, duygularının götürdüğü yere gitmesi ve şimdiki zamanı yaşaması gibi birçok davranışı, beynin arkadan öne doğru gelişmesinden dolayı yaşanan bir durum.

Kaynak: Türkan HİÇYILMAZ – Vatan